Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ölümcül Kimlikler - Amin Maalouf

Romanları ile yakından tanıdığımız Maalouf, bu sefer deneme türünde karşımıza çıkmakta. Lübnan'da doğan ve erken yaşlarından beri Fransa'da yaşayan Amin Maalouf, pek çok kimliği bünyesinde barındıran bir insan olarak bilinen ender insanlardan... Bugünlerde ülkemizde de tekrar hortlayan kimlik kavgalarının temelindeki sebeplere indikçe 'aidiyet' duygusu başat bir duygu olarak dikkat çekiyor. İnsanoğlu kişiliğini ne kadar geriye itse de; mahallesi, ideolojik düşünceleri, dini, milleti ve cinsiyeti gibi bir takım kimlikler onunla beraber anılır ve bir izlenim uyandırır. Postmodern yazarımız Maalouf, romanlarında da sık sık kimliklere değinir ve oralarda gezer. Yazar kendi kimliğinin çeşitliliğinden yola çıkarak, Avrupa başta olmak üzere birçok belde hakkında düşüncelerini dile getiriyor ve kimliklerin insanın içindeki ana aidiyet duygusu olduğunu belirtiyor. Kitap ''Sonsöz'' kısmı da dahil olmak üzere beş farklı bölümden oluşmakta. Bu bölümleri şöyle sıra

Hurufi Şiirler - Hilmi Yavuz

Hilmi Yavuz, hakkında pek çok şeyin söylendiği ve yazıldığı bir şair, bir entelektüeldir. Lakin Yavuz'u tanımlamak ve edebiyatımızdaki önemini kavramak için Türkiye'de sıklıkla alışık olduğumuz 'vehimler' üzerinden eleştirilere bakmadan -hatta kaçarak- , kendisinin şiirleri ve poetikası ile ilgilenmek zorundayız. Evet, Hilmi Yavuz, Türkiye ve Dünya ile ilgili önemli düşünceleri olan bir entelektüel ama her şeyden önce, o bir şair. Bu yazımda,Yavuz'un 'Hurufi Şiirler' isimli kitabından çok kısa söz etmek istedim. 'Hurufi Şiirler' kitabının bende 3. Baskısı var. Mor kapağı ile bana, Hilmi Yavuz'un 'erguvan' vurgularını çağrıştırdı doğrusu. Kitap, şairin belli ki üzerinde uzun uzadıya düşündüğü ve imgeleri gerek derinlik gerekse de biçem bakımından diğer kitaplarında olduğu gibi 'giz' olarak sunduğu bir yapıt olmuş. Bu anlamda kıymetli Yavuz'un Türk şiirinin önemli isimlerinden olduğunu söylemem gerekir. Kitap üç farklı bölümde

Bu Çağda Mutlu Olabilme ve İhtiyaçlarımız

Aslında yazımı çok daha sonra yazmak istiyordum. Lakin, şimdi yazmak ve içimdeki bir takım sorunları hemence sizinle paylaşmak istedim. Henüz tam okumalarını yapamadığım; siyaset bilimi, ekonomi ve sosyoloji gibi konulardan da yararlanarak sizlere bu yüzyılda mutlu kalabilmenin bedellerini anlatmaya çalışacağım. Birinci küreselleşmenin ardından hızla artan teknoloji ve sanayi sayesinde pek çok alanda yenilikleri hayatımıza dahil eder olduk. Dünya devletleri hem birbirleri ile ekonomik anlamda daha çok irtibat halinde oldu hem de merkez devletler, çevre devletlerin üzerinde daha çok söz sahibi konumuna geldi. Bu küreselleşme aynı zamanda haberleşme ve üretim çeşitliliği ile beraber yeni meslek gruplarının doğmasına sebebiyet verdi. Tarihsel süreç içerisinde pek çok sanayi devrimi yaşayan ademoğlu bugüne geldiğinde yeni bir sanayi devrimi ile karşı karşıya geldi: Endüstri 4.0. Endüstri 4.0, tam olarak üzerinde düşünce geliştirebileceğim bir konu değil çünkü henüz bu konuda çok fazla m

İkinci Bölüm - Tiyatro

Çorum Devlet Tiyatrosu, sezonu 'İkinci Bölüm' isimli oyunla açtı. Geç bilet aldığım için arkalardan yer buldum. Oyuna Çorum halkının ilgisinin büyük olduğunu gördüm. Farklı yaş gruplarından insanların olduğu seyirci kitlesi, havanın hafif esiyor olmasına rağmen bu oyuna ilgi göstermiş. Boş koltuk neredeyse yoktu. Bu durum beni sevindirdi. Oyuna gelirsek, oyuncu kadrosunu beğendiğimi söylemek isterim. Gerek Şahin Çelik, gerekse Ayşen İnci çocukluğumdan beri aşinası olduğum yüzler. Bu oyunda da, sahnenin hakkını verdiklerini düşünüyorum. Güldürünün de olduğu oyunda, oyunculuğun yanı sıra dekorlar da gerçekten güzeldi. Oyunun tamamı boyunca iki farklı yeri temsil eden iki farklı odanın varlığı, beni çok rahatsız etmedi. Sahne geçişlerindeki düzen sayesinde kolaylıkla diğer odaya geçişi kanıksadım. Benim için en hayal kırıklığı yaratan durum oyunun metni oldu. Çeviri olduğunu biliyordum lakin unutup gitmeden önce tekrar bakmamıştım. Hikaye hakkında aşırı olumsuz şeyler söylemeyece

Doodlebug, C. Nolan ( Kısa Film)

Christopher Nolan, 2000 sonrası adından sıkça söz ettiren önemli bir yönetmen. İngiliz yönetmenin yaptığı ilk film olarak anılan kısa film ''Doodlebug'' hakkında birkaç cümle kurmak istedim. 1997 yılında çekilen yaklaşık 3 dakikalık bu kısa film, siyah beyaz şekilde seyirciye sunuluyor ve tek bir odada geçiyor. Doodlebug,  bir böcek türü ismi. Nolan filminde bu ismi boşuna kullanmıyor. Yaklaşık 3 dakikada, tek bir odada ve diyalog olmadan ne anlatılabilir ki? sorusuna cevap niteliğinde bu çalışma, gerilim müziği ile başlaması ile beraber anında sizi kendi içine alıyor. Bu minimal çalışmayı izlerken insanın aklına bir sabah böcek olarak uyanan Gregor Samsa gelmiyor değil. Lakin burada kişi böcek olarak uyanmıyor. Av ve avcı ilişkisini andıran ve bunun yanında insanın benliği hakkında düşüncelere sevk eden bu kısa film gayet başarılı.

Davet

Bu metin, 'ev sahipliği' yapmayı seven bir insanın, hayatı boyunca düştüğü boşlukları anlatmak için yazılmıştır. Hayatına davet ettiği insanlar, düşünceler ve varlıklar hakkında duyduğu hüzünleri barındıran bu yazı bütünü hakkında bilmeniz gereken tek şey, yazanın tuhaf ruh hallerinde olduğudur. Yeni bir uzam yaratmak için kendimize, bir düşünce yoluna gireriz ya da yeni arkadaşlıklar kurarız. Sonunda aradığımızı bulamayız ve başka yollara kırarız dümenimizi. Daha önce bahsettiğim 'labirent kurma' ile alakalı bir mesele bu. Bir girdap aslında, içine çektikçe girift ve can yakıcı. Kişioğlu içinse bu durum 'leyla' ya da 'avara' olmak olarak nitelendiriliyor. Sonuç olarak, düşünme yetisini kullanmak, zihinsel arayışlar içinde olmak ve akıl duvarlarını aşmaya çalışmak beyhude bir çaba; düşünmeyen, düşünemeyen ve bunlara üşenen insanlar için. Davet ettiğiniz ve beraber arayışlar içinde olmak istediğiniz bazı insanların sığ düşünceleri ve hareketleri, kendil

Labirent İçin Metinler

Dönem başlamadan aldığım kırmızı kapaklı, büyük boy ve kareli defterime ekonomi bilgileri yazmak istemedim. Okula girerken aldığım defterlerde hala bolca yer olduğu için bu defteri daha benimle müsemma işler için kullanmaya karar verdim. Defterin ilk sayfasına koca harfler ile ''LABİRENT İÇİN METİNLER'' yazdım. Labirent kurmak, düşünen bir varlık olan adem için olmazsa olmaz bir eylemdir. Tabii 'düşünen' insanlar için elzemdir bu labirent kurma eylemi. Herhangi bir konuda tahakküm kurmaksızın, analitik düzlemde konuyu ele alan veya almaya çalışan insanlar için kendi labirentleri önemlidir. Kaybolmak pahasına, hayatları bitesiye kadar devam ederler arayışa. Arayışın içinde, bazen, Şeyh Galip ile Rilke tavla oynar bu labirent ustalarının yolunun kenarında. Kurdukça çoğalan yolların sonunda bir edim mi umurumda olmalı yoksa yolda olmanın kendisi yetmeli bu hoyrat ruhuma? bilemiyorum. Ama bu defteri, itina ile tutacağımdan ve kimseye okutmadan ilelebet saklayı

Fazladan Metinler

Geçenlerde gerek bilgisayarımda gerekse de defterlerimde 'fazladan' metinlerimin olduğunu gördüm. Farklı boylamlarda düşünürken evreni, biçimsel olarak da diğerlerinden ayrıksı duran bazı metinler geçti elime. Bunların pek çoğu ise ekonomi ve politika ile alakalı metinler. Okulunu bir sene uzatmış bir ekonomi öğrencisi için fazla kendinden emin metinler olduğunu da söylemeliyim. Bu 'fazla' metinleri hemen ayırdım bir kenara ve geriye kalan 'edebi' metinleri havalandırdım. Temelinde 'siyasi' ve 'politik' düşüncelerin yer aldığı sanat eserlerini, hele de edebi eserleri, hiç ama hiç sevmem. ''Aman efendim, politik olmadıktan sonra kaldır çöpe at'' diyenler olabilir. Onlar için zaten roman, şiir ya da film sadece 'politik' duruşu için güzel ya da değildir. Estetik kaygılarının olduğunu hele hele entelektüel bir eylem olan 'edinmek' gibi bir dertlerinin olduğunu hiç sanmıyorum. Temelini yüzyıllardır insanın fikri ve beş

Ekim-2017'de Aldığım Kitaplar - 1

1-Göstergeler İmparatorluğu - Rolant Barthes 2-Türk Sinema Tarihi - Giovanni Scognamillo  3-Kravat - Enis Batur 4-Semitizm ve Anti-Semitizm - Bernard Lewis 5-Yönetmen Sineması: Derviş Zaim - Ayşe Pay 6-Bağımsız Sinema - D. K. HOLM 7-Yavuz Turgul Sinemasını Keşfetmek - Ala Sivas 8-Kısa Film Yapımı - Jim Pipper 9-Alacakaranlık - Sadık Hidayet  10-Knulp - Hermann Hesse 11-Palmiyelerin Altında Stevenson - Alberto Manguel

Çorum'da Kısa Gezi

Küçük şehirleri gezmek ve gezmeden önce plan yapmak büyük şehirlerde olduğu kadar zor olmasa gerek. Ama küçük ya da büyük herhangi bir şehri gezmeden önce, o şehri ve geçmişini hissetmek adına uğraş vermek gerekir. Çorum, Türkiye'nin Orta Karadeniz Bölgesinde yer alan ve nüfus bakımından büyük şehir olamamış bir ilidir. Kuzeyinde Sinop, Kastamonu ve Samsun, doğusunda Amasya ve Tokat, batısında Kırıkkale, Çankırı ve Ankara ve güneyinde ise Yozgat ve Kırşehir bulunmaktadır. Çevre illeri ile beraber oluşturduğu dokusu nazarından bakıldığında tam bir Anadolu kenti havasını hissettirmektedir. Gerek yemekleri ve gelenekleri, gerek giyim ve konuşma ağzı ile bildiğimiz İç Anadolu kentlerinin özelliklerini gösterir her ne kadar Orta Karadeniz Bölgesinde yer alsa da. Çorum'da, en çok yerli turist çeken yerlerin başında Hitit İmparatorluğunun kalıntılarını üzerinde bin yıllardır taşıyan ören yerleri gelir ve bunların başında da Boğazkale yer almaktadır. Boğazkale, Çorum merkeze hemen

Yüzgeç, deneysel metinler.

Tuzlu su genzini yakarken, ilk kez denize giren genç bunu umursamadı bile. Aspendos'tan kalma bir heykel gibi dikilerek suyun içinde, ufuktaki sonsuzluğu düşündü. Sonsuzluğun ötesinde varolduğunu bildiği; memleketleri, adaları ve insanları tek tek geçirdi aklından. Güneş tepede hala. Bu şehirde güneş, gece dahi ısıttığı cisimler ile imtiyazlı bir varlıktır. Memleketinden birkaç yüz kilometre daha ekvatora yaklaştığını, yanan omuzları doğruluyordu. Havlusunu serdiği şezlonga yöneldi. Karşısındaki ummandan beklediği neydi? Ona yüzyıllardır sakladığı bu sıcak acununun tüm sırlarını vermesini bekledi.. Denizin kir tutmayacağı gibi sır da tutmaz bir uzam olduğunu sanarak, gözlerini tuzlu Akdeniz suyuna, derin bir merak duyarak daldırdı.

Galata Mevlevihanesi

Tünel Meydanın'dan Galata'ya doğru inerken solunuzda kalan, telaş içinde bir türlü giremediğiniz bir yerse Galata Mevlevihanesi, tüm telaşlarınızı bir kenara bırakın ve kendinizi buraya bırakın. Yıllar önce görmüştüm ilk defa ve bir türlü girmek için çaba sarfetmemiştim, sanırım bir keresinde tam girecekken kapalı olduğu için kapısından dönmüştüm. Ama İstanbul'a bu gidişimde, ziyaret etmek ve üzerinde tefekkür etmek istediğim birkaç yerden birisi de burasıydı. Öyle de yaptım, bazı işlerimi bitirdikten sonra bir Cumartesi günü, hızla akan insan selinden kendimi adeta kıyıya vurdururak Galata Mevlevihanesi'nin kapısından içeri ilk defa girdim. Hemen sağ tarafımda, hayatı hakkında daha önce bilgi sahibi olduğum Hâlet Efendi'nin kütüphanesi vardı. Biraz ilerledikten sonra tam karşımda son büyük divan şairimiz olan Şeyh Galib'in türbesi mevcuttu. Bir hayli kalabalık(!) olan gişeden biletimi aldıktan sonra bahçeye ve beyaz renkli Mevlevihane'ye baktım. Arkamda bır

Ağızından Ağıza, SALT Galata

22 Haziran tarihinde başlayan ve 27 Ağustos tarihinde bitmesine az kalan bu sergi, özellikle yazı sanatları ile ilgilenen sanat severler için harika bir fırsat. SALT Galata'nın muhteşem binasının katlarına dağılan bu çalışma size her bölümünde başka şeyler düşünme ve farklı uzamlarda hayaller kurma olanağı sağlıyor. Berlin merkezli olan Slavs and Tatars, farklı temsiliyetleri birbirini içinde sunarken yine bizdeki Harf Devrimin'den Berlin Duvarina oradan Komünizm'in İslam ile mücadelesine değin pek çok anlamları içeren çalışmalar da sergide mevcut. Daha ayrıntılı bilgi için : saltonline.org 

Kırmızı Düşler- Anlatı

Buzbağı içti, saat kaç oldu ki ? HATIRLAMIYOR. Yürüdü, önce metroya.  Metrolar kapanalı üç saat oluyor. SUSTU. Bahçelievler'de köpekler, metroların kapanmasından sonra havlamaya başlar.  Köpekleri dinledi.  Hepsinden korkuyordu eskiden.  Şimdi onları bulup öldürmek için bir plan yaptı.  KATİL olmak için önce bir ayna buldu kendine, üzerine uygun katilliği kendine  yakıştırdıktan sonra devam etti.  Köpekler kedilerden kaçıyordu. Buzbağı etkisini hala koruyordu. Köpeklerin kedilerden kaçması gibi saçmaydı çok korktuğu köpekleri kovalaması. SAÇMAYDI. (Şarap kırmızı) Kan çanağı gözleri ile etrafı kolaçan etti.  En ufak bir it kokusu değmedi burnuna. Yoldan yavaşça geçen taksiciyi durdurdu. TAKSİCİ UYKULU. "En yakın köpek sürüsüne" emrini verdi. Taksici yönünü değiştirdi. TAKSİCİ UYKULU. Taksim'de kimse kalmamış, her  taraf insan. Bir tane it yok.  Taksici UYKULU ve gözden kaybolacak kadar hızlı bir şekilde gözden kayboldu. KÖPEKLE

Bakış

Adam kadına bakarken, önlerinden geçen arabanın egzoz sesi böldü seyrini adamın. Karşıya geçemediler hala. Arabalar durmuyor. Adam karşıdaki müzik markete gitmek için can atmıyor ama yine de acelesi varmış gibi yapıyor. Kadın daha rahat. Bakışıyorlar tekrar. Tekrar bakışıyorlar... Adamın yaşı hakkında elimizdeki en sahih vesika buruşmaya başlamış elleri ve biraz kamburlaşmış sırtı; en az ellisinde olsa gerek. Kadın çok daha genç. Karşıya geçtiler. Adam bir keze daha bakarken kadının arkasından artık girmişti müzik markete. İstediği albüm hala gelmemiş. Yola düştü tekrar. Bir bakış daha attı kadının gittiği tarafa doğru ve kadın çoktan karışmıştı herkesin arasına herkes gibi.İstediği albüm daha gelmemişti. Ters yöne baktı, yürüdü ve uzaklaştı müzik marketin önünden. Kulağında sadece müzik markette çalan arabesk bir şarkı kaldı, şarkı gerçekten çorap kokuyordu. Bir bakış daha attı sağ tarafına. Vitrinde az önceki kadının üzerindeki elbisenin aynısından vardı. Girip aldı onu, poşeti sık

Dünya Halleri

Güzel içerikleri ile, son zamanlarda okumaktan en keyif aldığım ve her gün gezindiğim ender sitelerden birisi dünyahalleri   . Benim gibi anıların kuytularında gezip, geçmişi merak ederken aynı zamanda da hem bugün ''ne oluyor?'' ya da gelecek için ''daha neler olacak yahu!'' diyorsanız; doğru adrestesiniz. Bana göre ''dünya halleri'' nin en güzel yanı anlaşılabilir bir dile sahip olmakla beraber aynı zamanda derli toplu bir içeriğe sahip oluşu. Teknoloji  başta olmak üzere; internet, girişimcilik, inovasyon ve kültür-sanat gibi pek çok konuda içerik oluşturan sitenin kurucusu herkesin yakından tanıma fırsatı bulmak isteyeceği, nev-i şahsına münhasır M. Serdar Kuzuoğlu. Umarım aynı güzellikte devam eden bir alan olur.

Cep Meşkleri - Enis Batur

Enis Batur, Türk yazın hayatının en velut yazarlarından biri olduğu kuşku götürmez bir gerçek. Kitaplarının tamamını henüz okuma bahtiyarlığına erişemedim. Kendi kurduğu labirentinde, kendini arayan ve bulduğu yerlerde bile ''oldum'' demeyen bana göre büyük bir arayış  ehli. Bu kısa yazımda, son okuduğum ve labirentinde Cep Meşkleri olarak yer edinen küçük bir Enis Batur kitabından söz etmek istedim. Can Yayınlarının bastığı ve tek baskısı olan bu kitap (başka baskıları varsa da haberim yok) cep boy şeklinde basılmış bir eser. Can Cep Kitapları Dizisi içerisinde benim en çok edinmek istediğim kitaplardan birisiydi ve sonunda  geçtiğimiz ay önce kitaplığıma ardından ise dimağıma girdi. 2005 yılı Eylül ayında basılan Cep Meşkleri 'nde Cem Akaş'ın önsözü ile karşılaşıyoruz önce. Sonra ise Enis Batur'un düşleri  ile karşı karşıya geliyoruz. Bilindik isimlerinde yer aldığı bu kitapta, Batur'un yeni bir arayış  içinde olduğu muhakkak. Kitapta benim en sevdiğ

Gün Düşü

Bu metni yazmadan evvel bir ''rüya''  görmüş olmam gerekli midir? doğrusu bilemem. Ama ben bir düş gördüm. Genelde bel bağlamam metni yazmak için başka eylemlerin gerçekleşip/gerçekleş(e)memesine... Gün Düşü  başlığı bana başka bir im hatırlattı çocukluğuma dair. Hem saf hem girift, hem yüzeysel hem derin ve hem yatay hem de dikey hatıralardır  çocukluğa dair düşler. Annem beni hep uyuttuğunu sanıp, ev işlerine girişince ve ağabeyim de okulda olunca ''koca'' ev bana kalırdı. Aslında odadan çıkmazdım. Günüm odada geçerdi, annem yarı çekilmiş ruhumun tekrar bedenime girip yaramazlık yaptığımı anlayana kadar. Henüz ulaşıyordum pencerenin boyuna, o zamanlar ağaç olan ve güneşin batışını az buçuk seyretme imkanını bulduğum pencere manzaram; alnıma vuran güneşin, dirseğimi dayadığım mermerin yüzeyinin de birleşmesi ile beraber bana '' gün''  denildiği zaman değişmez bir imaj olarak zihnimde yer ediyor. Düşümün dilemması ise, geceleyin bir

Geçmiş Ramazan İmleri

En klişe hali ile "Nerede o eski ramazanlar..." diye kurulan bir cümledir geçmiş ramazanlar. İslam'ın beş şartından birisi olan bu ibadet ; nefs, sabır, tekamül ve hoşgörü  gibi kavramlar ile iç içe geçmiş( sadece tanım olarak, yoksa insanlar sabırsız ve sinirli) ve yüzyıllardır bir Rahmet iklimi olma özelliğini taşımaktadır. Benim "eski" diyecek kadar yaşadığım ramazanlar yok (tu), taa ki son iki seneye kadar. Bu son ramazan ise tam manası ile bana eski ramazanlar hakkında bir tefekkur etme fırsatı sundu. Çünkü bu ramazan deyiş yerindeyse en "kuru" geçen ramazan oldu benim hayatımda. Ya simit satan çocuklar daha a bağrıyor ya da davulcu yapmak için yapıyor işini. Pide kuyrukları ise eski duyduğum kokusunu ve atmosferini kaybetmiş vaziyette. Tek telaş eden evine veya misafirliğe yetişmek isteyen şoförlerde. Eskiden simitçiler salvo yaparlardı neredeyse birbirlerine. Şimdi ben ve benim gibi düşünenler meyus bir vaziyette, iftar ve sahur arasında akşamın

Trafik ve Medeniyet ( 21.c. )

Ne kadar sonra düzelir bilmiyorum ama "trafik" kültürümüz olmadığı sürece nasıl bir medeniyetten bahsedeceğiz bilmiyorum... Trafik ile medeniyet arasındaki ilişki şu bağlamda ele alınırsa ancak bir illiyet söz konusu olur diye düşünüyorum, nedir o ? Tabiki telaş, dikkat ve haklılık. Trafikteki tüm kavgalar ve kazalar bu az önce belirttiğim üç farklı kelimeyi içlerinde gizliyorlar. Halbuki kaza yapana kadar her şoför dikkatlidir ( öyle olduğunu sanar). Telaş ise, milenyumun ve "Amerikancı" diye anılan zihnin insanoğlunun son zamanlardaki en başat refleksleri arasında(fast food). Gelelim haklı olmaya. Haklı olmak için, ya da çıkmak için, herkesin kendi içinde barındırıyor olduğu gizil yanları vardır. O yanları sürekli karşıyı hedef olarak görür. Edinimlerin ve kazanımların tekmil hakkı olduğunu sanan birey; ahlaki ve adli konularda da kendini tüm olaya hakim ve üç yüz altmış derecelik bir gözlem ve bunun sonunda beyninde sağlıklı bir izlek oluştuğuna kani olur. Traf

Yaz Okumaları

Bir maceraya girmek. Evet "roman" ya da daha geniş bir ifade ile "kurgu" bizi bir maceraya sokar. Salt bir heyecandan ziyade, yer yer donuk ve çoğu zaman edilgen kılınan, hayat içerisinde herhangi birimiz gibi nitelikli okurlar eserin karşısında Orhan Pamuk'un deyişi ile kimi zaman "saf" kimi zaman da "düşünceli" olurlar. İşte bu saf ve düşünceli okurun, yani benim, bu yaz boyunca atıldığı maceralara burada yer vereceğim. Bu yaz okuyacağım kitaplar genel itibari ile edebi romanlar olacak. Umarım okurken keyif alırsınız, eğer oradaysanız.

Yeni Kitaplar - Mart 2017

1-Retorik - Aristoteles - YKY Yayınları 2-Diri Gömülen - Sadık Hidayet - YKY Yayınları 3-Milletlerin Zenginliği - Adam Smith - İş Bankası Yayınları 4-Osmanlı Ekonomisi ve Kurumları - Şevket Pamuk - İş  Bankası Yayınları 5-İslam'ın Zihin Tarihi - Hilmi Yavuz - Timaş Yayınları  6-Atatürk ve Devrimcilik - Bülent Ecevit - İş Bankası Yayınları 7-Nutuk - M. Kemal Atatürk - İş Bankası Yayınları 8-Para Üzerine Bir İnceleme - John Maynard Keynes - İş Bankası Yayınları  9-Türkçenin Grameri - Tahsin Banguoğlu - Türk Dil Kurumu Yayınları  10-Devler Konuşuyor - Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları  11-Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak - Ziya Gökalp - Akçağ Yayınları  12-Şeyh Galip - Abdülbaki Gölpınarlı - Kapı Yayınları  13-Akademik Ders Notları - Halil İnalcık - Timaş Yayınları  14-Saf ve Düşünceli Romancı - Orhan Pamuk - YKY Yayınları

Yeni Kitaplar - Şubat 2017

1-Görme Biçimleri - John Berger - Metis Yayıncılık 2-Mısır Tarihi - Erik Hornung - Kabalcı Yayınevi 3-Deliliğe Övgü - Erasmus - Kabalcı Yayınevi 4-Modernizm ve Postmodernizm - Semih Gümüş - Can Yay. 5-Yusuf Üçlemesi - Semih Kaplanoğlu - Timaş Yayınları ( Yumurta, Süt ve Bal filmleri DVD ve kamera arkası görüntüleri ile beraber) 6-Sinematograf Üzerine Notlar - Robert Bresson - Küre Yay. 7-Yasalar Üzerine - Cicero - İş Bankası Kültür