Durup,kendinizi bir an unutup ve hayal kurmaya başladığınız an daha önce kurduğunuz bir hayalin gerçek olmadığının/olamadığının aklınıza gelmesi canınızı sıkabiliyor.Ama acı tecrübelerden ders almayı seven,bunu defalarca yapan insanlar olarak-hayalperestler-bunu tekrar tekrar yapıyoruz belki.Dün hayalini kurduğumuz bugün bile aynı olmuyor,zamanı tutamıyoruz.Elimizde olmayan o kadar şey var ki;bunların hepsini ''bizim'' zannetmemiz gerçekten aptalca geliyor.Otuz yılın planını bir kaç dakika ya da saatte yaparken yarın başımıza gelecek musibetleri bilmemek/bilmezden gelmek,her şeyi hayra yormak Doğu toplumlarının biraz daha Batı toplumlarına göre başat özelliklerinden birisi diye düşünüyorum.Hayal kurmak ise hedef koymaktan çok daha farklı bir mevzu.Bu konuda daha önce çok yazdım buraya,o yüzden tekrar bu iki iç içe gibi gözüken kavramı karşılaştırmak istemiyorum.
Zaman,hayatın telaşı içerisinde eriyip giderken;yanı sıra ''güzel'' olanları da götürüyor hayatla beraber.Güzel olan şeyler;iyi bir iş,araba,ev,makam olduğu için ''güzellik'' tanımının içerisi giderek boşalıyor.Dinlenen müzikler,izlenen filmler ve okunan kitapların ''estetik'' hazzına ulaşmamak ve kolay ulaşılabilen(popüler) işlere yoğunlaşarak orada pineklemek bizden çok şey alıp götürüyor.Ara-sıra açtığım televizyonda onlarca kanal gezip;aklın ve duygunun kullanılarak yapıldığı işleri görünce çölde su bulmuş gibi oluyorum.Kısaca gündelik yaşamak adına her şeyi bir kenara atıyoruz,tıpkı politikacılar gibi.Düşünün en baba seksen-doksan sene yaşayacağımız ömrümüz ''tarih çizelgesinde'' bir nokta bile etmeyecek ve biz o noktayı ''gündelik'' yaşayarak rezil etmekten geri durmuyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder