Ana içeriğe atla

Çağımızda Mutlu Olabilme - 2

Bu başlıkta (ya da benzer) bir yazı daha yazmıştım. Bu çağın mutsuzluklarından dem vurarak. Umut aşılama arzusuyla değil, birtakım gerçekleri vurgulama kaygısıyla yazıyorum yine. Çağımızın ekonomik kıskaçlarını ıskalamadan, onun bize bıraktığı bedbin ruhlarımızı sanatla ya da bilimle oyalayarak nasıl feraha ereceğimizi düşünüyorum hep. Ekonomik kıskaçlara vurgu yapmamın çeşitli sebepleri var. İnsanoğlunun sonsuz istekleri ama bu istekleri karşılayacak sınırlı imkanları vardır. Bu durum, onun yeryüzünden sıyrılıp ruhlar alemine karışına kadar geçen zamanda sürekli olarak kişinin omuzlarında bir yük ya da ensesinde bir nefes olacaktır. Kimileri için bu dengeleme süreci onun gelişimine katkı sağlarken kimileri içinse onu yorgun düşürerek olduğu yerde kalmasına sebebiyet verecektir.

Reklamların kum gibi olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Şuan bu yazıyı okuduğunuz düzlemde bile iki tane reklam alanı mevcut. Üretici ve tüketicilerin ticari bir eylemde bulunduğu ve bizim ''piyasa'' olarak nitelendirdiğimiz alan, sürekli bize tüketmemiz gerektiğini aşılıyor. Bunun sonucunda evimize giren paranın iki katı kadar değere sahip cep telefonları, konut kredileri ve tatil masrafları yapıyoruz. Bunların bir kısmı insanın gerçekten temel ihtiyacıdır. Lakin, bizim gibi orta gelir tuzağındaki ülkelerde terakki(ilerleme) sağlamak isteyen bireyler ömürleri boyunca kredi borçlarıyla uğraşmaktadır. Bulunduğu sosyal sınıfın bir adım ötesine geçmek derdi ile yaşarken.

Bulunduğu sınıfın bir üst katına neden geçmek isteriz ? Aslında hepimiz kabul görmek için yaşıyoruz. Kimimiz bunu fazla ciddiye alıyor kimimiz ise daha az. Bunun sonucu olarak yaptığımız eylemlerin takdir alması ve dikkat çekmesi ile meşgulüz. Benim gibi milenyuma az kala dünyaya gelenlerin hangi birisi sosyal medyada 'beğenilme' arzusu taşımıyor. Oran veremem ama çok azı. Hayatımızı hep başkalarının ''aferini bravo, helal, harika'' demesi için heba etmiyor muyuz? Ya da ''yakışıklı, güzel, akıllı, zeki, zengin, nüfuzlu'' gibi sıfatları duymak için çabalamıyor muyuz? Evet sen ve ben. Bunun farkındayız. Basit olan ne varsa hayatımızdan çıkalı çok oldu. Bu yeni düzenin atomdan daha küçük parçaları olan bizler ise atom bombası olmayı bekliyoruz. Bence sorunun çözümü başkalarının onaylarını ve takdirlerini hiçe saymaktan geçiyor. Nitelikli sanatçıların ya da bilim adamlarının yaptığı gibi işimize odaklanıp, samimi bir merak ve arayış içerisinde bir hayat yaşamak her zaman bizi daha mutlu kılacaktır.

(Fotoğraf:pixabay)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başlangıç İçin Gitar Tavsiyeleri

Hayatımıza yeni şeyler sokmak isteriz. Bunlar; insan, hobi, şehir ya da düşünce olabilir. Hobi edinmek, genellikle devamlılığı gelmeyen uğraşlardır. Bir anlık hevesle başlayıp daha sonra bıkarız. Bunların başında da enstrümanlar gelir. Herkes (çoğumuz) bir enstrümanı; sesini ya da duruşunu severek almak ister. Yıllar önce ben de en sevdiğim enstrüman olan gitarı aldım. Yaklaşık dört yıldır elimin altında duran bu güzelim aleti henüz daha yeni keşfediyorum. Son üç aydır sıkı çalışıyorum. Daha önce imkansız gördüğüm bazı teknikleri yeni yeni uygulamaya başladım. Hatta bareli akorları ''Bunu hayatta basamam'' diyerek uzunca zaman aynı akorlar ile geçiş yapmak suretiyle tıngırdattım gitarı. Bugünlerde ise sağ elimi farklı ritmlere alıştırma çabası içerisindeyim. Lafı fazla uzatmadan başlangıç seviyesinde alınabilecek birkaç gitar tavsiyesinde bulunayım dedim. Verdiğim klasik gitar örneklerinin muadilini kendi mahallenizdeki ya da şehrinizdeki müzik marketlerden bulabilirsin

Mandabatmaz Türk Kahvesi -1967/ Beyoğlu

Beyoğlu adımlamak için en çok bulunduğum yer İstanbul'da. İnsan çeşitliliği bakımından ülkemizde daha renkli bir yer var mıdır bilmiyorum. Geçtiğimiz gün yine oradaydım. İstiklal merkezli bir Beyoğlu salınımında bulundum sevgilimle. Nerede oturalım sorularını sağnaklaştırdığımız tam o an kız arkadaşım "Mandabatmaz'a gidelim" dedi... Daha önce adını duymuştum lakin hiç uğramamıştım. Yakın sayılırdık o sokağa. İstiklal'in gürültü ve hengamesinden hemen Olivia Geçidi Sokağına girdik. Az ileride sıralı yer tabureleriyle bizi Mandabatmaz bekliyordu. Doğrusu burası hakkında söyleyecek çok bir şeyim yok. Müdavimlerinden dinlemek daha doğru olacaktır. Ne de olsa 1967 yılından beri mevcudiyetini sürdüren bir mekan. Kahvesi evvelden nasıldı; servis, oturma düzeni, fiyatları ya da sahipleri nasıldı bu konularda bir mukayese yapamayacağım. Ama şunları söylemek isterim... Fiyatları uygun bir yer. İki Türk Kahvesine yanlış hatırlamıyorsam 16 TL ödedik ki b