Ana içeriğe atla

100. Yazım ve Yazı Serüvenime Kısa Bir Nazar

İki yılı aşkın süredir burada sizlere yazıyorum. Kim olduğunuzu, kaç kişi olduğunuzu ve hatta beğenip beğenmediğinizi dahi bilmeden ısrarla yazıyorum. Çünkü elimden gelen en iyi şeyin yazmak olduğunu biliyorum. Hayatımda mahir olduğum bir konu yok. Yazmak konusunda da değilim. Ama bu fiil, yaptığım zaman beni fazlasıyla rahatlatıyor. Kendi ömrüme nispeten uzun bir süredir yazıyorum diyebilirim. Bu yazımda biraz yazı serüvenimden bahsetmek istiyorum aslında.


Benden iki yaş büyük bir ağabeyim var. Kendisi ilkokula giderken ben evde televizyon seyrediyor ama en çok da koca koca ansiklopedileri açıp resimlerine bakıyordum. Çünkü televizyondan erken sıkılıyordum. Belirli çizgi filmlerin ardından izlenmesi güç bir alet oluveriyordu hemen kocaman tüplü televizyonumuz. Bir yandan da ağabeyim gibi okula gitmeyi çok arzuluyordum. Ansiklopediler arasında bazen siyah-beyaz bazen renkli onca fotoğrafa sıkılmadan baktığımı çok iyi hatırlıyorum. Okula gitmek istememin en büyük sebebi ise yazıları okuyabilmek arzusundan başka bir şey değildi aslında. Okulda arkadaş edinmek, önlük giymek ya da evden biraz daha uzaklaşıp yeni bir hayatın içine girmek arzusu beni ''okuma ve yazma'' öğrenmek kadar çok heyecanlandırmıyordu diye hatırlıyorum. Bir gün, çok iyi hatırlıyorum, elime tahta bir kalem aldım. Ağabeyimin kitabının başında, bayrağımızın altında yer alan yazının ne olduğunu yeni öğrenmiştim. Boş bir defter bulup hayatımdaki ilk kelimeleri yazmaya başladım:

''Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;''

İstiklal Marşının ne olduğunu ağabeyimden öğrenmiş ve hatta ezberlemiştim bile. Boş kağıt buldukça İstiklal Marşını yazar olmuştum. Harfleri taklit ederek, noktalama işaretlerinin ne olduğunu dahi bilmeden resim çizer gibi yazı yazıyordum. İlk iki bölümünü sadece. Çünkü ağabeyimin kitaplarında sadece bu iki bölümü vardı. Daha sonra on kıta olduğunu öğrenecek ve şaşırıp kalacaktım.

Gel zaman git zaman okula başladım. Önce fişlerden daha sonra iri puntolu hikaye kitaplarından okuma-yazmayı öğrendim. Sınıf ilerledikçe bilgim artıyor, okuduğum sayfalardaki puntolar ise küçülüyordu. Sanırım ilkokul dördüncü sınıftaydık. Bir gün elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Kısaltılmış olduğunu daha sonra öğreneceğim bu kitap beni hem memnun etmiş hem de sarsmıştı. Kitap bittiğinde kolumu penceremin betonuna dayayıp perdenin altından gökyüzündeki Ay'a uzun uzun bakmıştım. Kolumdaki soğukluğu bugün bile hissederim. Kitap J. Verne'nin ''Aya Seyehat'' adlı eşsiz eseriydi.

O kitaptan sonra hem kurgu okuma isteğim arttı hem de yazma isteğim. Eğri ya da doğru, eksik ya da fazla, bir yere varma kaygısı gütmeden yazmaya ve okumaya devam ediyorum uzun zamandır. Blogumda ise okuduğum ve yazdığım bazı şeyleri sizlerle paylaşmaktan mutlu oluyorum. Dediğim gibi hakikati elimde tuttuğumu hiçbir zaman hissetmedim. Sadece kimseye karışmadan, kenardan yürüyüp yoluma devam ediyorum. Müstakil bir zihinle, birey olmanın vermiş olduğu yalnızlığı yer yer tadarak.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tek Düzen Hesap Planı Nedir ?

 Tek Düzen Hesap Planı (TDHP), işletmelerin muhasebe kayıtlarını ve mali tablolarını standart bir formatta tutmalarını sağlayan bir sistemdir. Türkiye'de, TDHP 1994 yılında yürürlüğe girmiştir ve Vergi Usul Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümleri çerçevesinde Maliye Bakanlığı tarafından belirlenmiştir. TDHP'nin temel amacı, mali tabloların anlaşılabilirliğini ve karşılaştırılabilirliğini artırmak, muhasebe kayıtlarının doğruluğunu ve güvenilirliğini sağlamaktır.     Tek Düzen Hesap Planının Özellikleri 1. Standartlaşma:    - Bütün işletmeler için aynı hesap kodları ve hesap isimleri kullanılır. Bu, farklı işletmelerin mali tablolarının karşılaştırılmasını kolaylaştırır.    2. Detaylı Yapı:    - TDHP, ana hesaplar, alt hesaplar ve yardımcı hesaplardan oluşur. Bu yapı, muhasebe kayıtlarının daha detaylı ve spesifik olmasını sağlar.   3. Hesap Kodları:    - TDHP'de her hesap için belirli bir kod sistemi kullanı...

Muhasebenin Kısa Tarihi

  Muhasebenin tarihi, insanlık tarihi kadar eski olup, ticaretin ve ekonomik faaliyetlerin başlamasıyla birlikte gelişmiştir. İşte muhasebenin tarihine dair önemli dönüm noktaları:     Antik Dönemler - Mezopotamya: M.Ö. 4000 yıllarında, Sümerler tarafından ilk muhasebe kayıtları tutulmuştur. Kil tabletler üzerine yazılmış bu kayıtlar, tarımsal ürünlerin ve ticaret mallarının hesaplarını içerir. - Mısır: Mısır'da da M.Ö. 3000 yıllarında muhasebe kayıtları tutulmaya başlanmıştır. Tapınaklar, piramitler ve devlet kurumları için yapılan harcamalar ve gelirler dikkatlice kaydedilmiştir. - Yunan ve Roma İmparatorlukları: Bu dönemlerde de ticaretin gelişmesiyle birlikte muhasebe uygulamaları yaygınlaşmıştır. Özellikle Roma İmparatorluğu'nda devlet gelirleri ve harcamaları detaylı bir şekilde kaydedilmiştir.     Orta Çağ - İslam Dünyası: Orta Çağ'da İslam dünyasında da muhasebe önemli bir yer tutmuştur. Özellikle Abbasiler döneminde, devletin gelir ve gi...

Fotoğraf Örnekleri ve Değerleri

Diyafram: f/2.8 Enstantane: 1/60 ISO: 400 Odak uzunluğu: 50mm Diyafram: f/2.8 Enstantane: 1/60 ISO: 4.000 Odak uzunluğu: 50mm Diyafram: f/10 Enstantane: 1/200 ISO: 100 Odak uzunluğu: 46mm Notlar: Bu fotoğrafların ilk ikisi prime lensle çekildi. Kullanmaktan zevk aldığım Yongnuo 50mm f1.8 deneyimlerimi artık daha sık sizlerle paylaşmak istiyorum. Üçüncü fotoğraf ise kit lensim olan 18-55 bir zoom lens ile çekildi.