Ana içeriğe atla

Havalar Bozuyor,Okuyun

Sonbahar bütün sarışınlığı ve son derece yılışık olan yağmurları ile geldi yine.Okulların bu dönemde açılıyor olması bana ayrıca bir sıkıntı katarken,önümüzdeki bir kaç hafta çok verimsiz geçecek gibi duruyor.Bozuk yol ve kaldırımlardaki su birikintileri,açık alanları olan mekanların artık vakit geçirmeye kapalı olması vb. durumlar insanın moralini bozuyor.Bu kadar kötü giden mevsim şartlarının yanı sıra iyi giden başlıca şeylerden birisi şüphesiz edebiyatın kendisi.Şu sıralar roman yerine öykü okumayı tercih ediyorum.Sebebini ilerleyen zamanlarda anlatırım.Öykü deyince sizin aklınıza kimler geliyor bilmiyorum ama benim aklıma Orhan Kemal ve Sait Faik geliyor.''Ekmek Kavgasını'' ilk okuyup bitirdiğim anı hatırlıyorum da;gerçekten bir kavga içinde olduğumuzu anlamıştım.İşçileri,patronları ve sıradan insanları o kadar güzel anlatmıştı ki...''Hayatımı yazsam roman olur...'' sözünü ''Bırakın ben yazarım'' dese haklı sayılırdı,bizi en iyi bize o anlatmıştı belkide.Sait Faik'e gelince;Onun eşsiz ''deniz'' tutkusu ve anlatımdaki gücü bir harikadır her zaman.''Semaver''i okurken fokurtu sesleri duyarsanız şaşırmayın.

Bu sıralar gerçekten en çok merak ettiğim şeylerden birisi ''Edebiyatın işe yararlılığı''.Toplum için mi sanat için mi?Gibi klişe sorular ile değil de reel manada gözüme çarpan işe yararlılığını arıyordum.Bulmam çok zor olmadı.Baktığınız zaman ''sanat'' ve ''spor''dan başka bir araya geldiğimiz hiç bir yer yok.Siyasi mitinglere bakarsanız sadeec aynı tarzda olan insanların bir araya geldiğini görürsünüz.Oysa bir sanat galerisine gidin.Ya da bir tiyatroya,bir filme ya da bir yazarın imza gününe.Her birinde gördüm ki;her türlü insan bir arada.Bir kitabı çok çeşitli siyasi ideolojiden ya da etnik kökenden insan alıp okuyor.Dışarıdan bakıldığı zaman belki siyah ile beyaz gibiler.Ama o kitabı ellerine aldıklarında belki aynı satırda gülüyor ya da ağlıyorlar.Bu MUHTEŞEM BİR ŞEY !

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Başlangıç İçin Gitar Tavsiyeleri

Hayatımıza yeni şeyler sokmak isteriz. Bunlar; insan, hobi, şehir ya da düşünce olabilir. Hobi edinmek, genellikle devamlılığı gelmeyen uğraşlardır. Bir anlık hevesle başlayıp daha sonra bıkarız. Bunların başında da enstrümanlar gelir. Herkes (çoğumuz) bir enstrümanı; sesini ya da duruşunu severek almak ister. Yıllar önce ben de en sevdiğim enstrüman olan gitarı aldım. Yaklaşık dört yıldır elimin altında duran bu güzelim aleti henüz daha yeni keşfediyorum. Son üç aydır sıkı çalışıyorum. Daha önce imkansız gördüğüm bazı teknikleri yeni yeni uygulamaya başladım. Hatta bareli akorları ''Bunu hayatta basamam'' diyerek uzunca zaman aynı akorlar ile geçiş yapmak suretiyle tıngırdattım gitarı. Bugünlerde ise sağ elimi farklı ritmlere alıştırma çabası içerisindeyim. Lafı fazla uzatmadan başlangıç seviyesinde alınabilecek birkaç gitar tavsiyesinde bulunayım dedim. Verdiğim klasik gitar örneklerinin muadilini kendi mahallenizdeki ya da şehrinizdeki müzik marketlerden bulabilirsin

Mandabatmaz Türk Kahvesi -1967/ Beyoğlu

Beyoğlu adımlamak için en çok bulunduğum yer İstanbul'da. İnsan çeşitliliği bakımından ülkemizde daha renkli bir yer var mıdır bilmiyorum. Geçtiğimiz gün yine oradaydım. İstiklal merkezli bir Beyoğlu salınımında bulundum sevgilimle. Nerede oturalım sorularını sağnaklaştırdığımız tam o an kız arkadaşım "Mandabatmaz'a gidelim" dedi... Daha önce adını duymuştum lakin hiç uğramamıştım. Yakın sayılırdık o sokağa. İstiklal'in gürültü ve hengamesinden hemen Olivia Geçidi Sokağına girdik. Az ileride sıralı yer tabureleriyle bizi Mandabatmaz bekliyordu. Doğrusu burası hakkında söyleyecek çok bir şeyim yok. Müdavimlerinden dinlemek daha doğru olacaktır. Ne de olsa 1967 yılından beri mevcudiyetini sürdüren bir mekan. Kahvesi evvelden nasıldı; servis, oturma düzeni, fiyatları ya da sahipleri nasıldı bu konularda bir mukayese yapamayacağım. Ama şunları söylemek isterim... Fiyatları uygun bir yer. İki Türk Kahvesine yanlış hatırlamıyorsam 16 TL ödedik ki b